top of page

İDARENİN HUKUKİ SORUMLULUĞUNU ORTADAN KALDIRAN VEYA AZALTAN HALLER

  • Yazarın fotoğrafı: ABDÜLKERİM KÜÇÜK
    ABDÜLKERİM KÜÇÜK
  • 17 Eki 2024
  • 7 dakikada okunur


İdarenin işlem veya eylemleri karşısında vatandaş zaman zaman zarara uğrayabilmektedir. Bu hallerde idarenin hizmet kusuru yahut kusursuz sorumluluğu söz konusudur. Diğer yandan bazı durumlar, idarenin bu sorumluluğunun azalmasına veya tamamen ortadan kalkmasına yol açabilmektedir. Bunlar mücbir sebep, zarar görenin davranışı ve üçüncü kişinin davranışı olarak sayılabilir.


1-    Mücbir Sebep


Mücbir (zorlayıcı) sebep, idarenin iradesi dışında oluşan, öngörülemez ve karşı konulamaz olaylardır.[1] Bu durumlarda idarenin sorumluluğundan bahsedilemez. Danıştay kararlarında da benzer tanımlara ulaşılabilmektedir.

 

Bu yönde şu Danıştay kararı örnek verilebilir: Karara konu olay, deprem sonucu bir bölgedeki binalarda oluşan zararın idareden tazminini istemeye ilişkindir.

 

İlgili kararda: “İdarenin sorumlu tutulabilmesi için zarara yol açan işlem veya eylemin idare tarafından yapılmış olması gerektiğine göre, zarar gören kişilerin eyleminden, üçüncü kişilerin eyleminden, zorlayıcı sebeplerden (mücbir sebepler) ileri gelen zararların idareye ödettirilemeyeceği, dolayısıyla bu gibi durumlarda idarenin hukuki sorumluluğunun bulunmadığı idari yargı kararlarında kabul edilmiş bir idare hukuku ilkesidir.”

 

Görüldüğü üzere Danıştay, mücbir sebepten ileri gelen zarar için idarenin sorumluluğuna gidilemeyeceğini açıkça ifade etmektedir. Kararın devamında ise mücbir sebebin tanımını yaparak temel unsurlarını belirlemektedir: “Zorlayıcı sebep (mücbir sebep), kökeni, doğal, sosyal ve hukuki olması itibariyle failin dışında kalan, fail tarafından önlenme olanağı bulunmayan, önceden takdir ve tahmin edilemeyen olaylar olarak tanımlanmaktadır. Gerek yargısal kararlar gerekse öğretide kabul edilen bu tanımlamaya göre zorlayıcı sebep kavramını oluşturan temel unsurlar, “dışsallığın” yanı sıra “önlenemez” ve “öngörülemez” olmasıdır. Depremin, “önlenemez” ve “öngörülemez” olması nedeniyle zorlayıcı sebebin tipik bir örneğini oluşturduğu kuşkusuzdur.”


Danıştay böylece kararında, depremleri tipik bir mücbir sebep saymıştır. Ancak kararın devamında yine de zararın ağırlaşmasına sebebiyet verdiği oranda deprem sonrasında oluşan zarardan idarenin sorumlu tutulabileceğini belirtmiştir.

 

“Zarar, münhasıran depremden kaynaklanmışsa idarenin sorumluluğundan söz etmeye hukuken olanak bulunmamakta ise de zararın zorlayıcı sebep dışında idare tarafından ağırlaştırıldığının yargı yerince saptanması durumunda zararın ağırlaşan, artan kısmı bakımından kusuru göz önünde tutularak idarenin tazminle sorumlu tutulması gerekmektedir. Örneğin, deprem bölgesi olarak saptanan bir alanda deprem mevzuatına uygun yapılaşma koşullarına aykırı olarak inşaat ruhsatı verilmesi veya fay hattının yapılaşmaya açılması gibi durumlarda ilgili idarelerin deprem sonucu bir bölgedeki doğan zarardan, kusurları oranında sorumlu tutulacağı tabiidir. Ancak, deprem sonucu bir bölgedeki binalarda oluşan tüm zararların idarenin tazmin sorumluluğu altında bulunduğundan söz edilemeyeceği de kuşkusuzdur.”[2]

 

İdarenin sorumluluğunu ortadan kaldırabilecek veya azaltabilecek bir diğer hal de zarar görenin davranışıdır.

 

2-    Zarar Görenin Davranışı


Meydana gelen zararın, zarar görenin fiilinden kaynaklanması hâli, genellikle öğretide zarar görenin kusuru olarak adlandırılmaktadır. Ancak bazen zarar görenin davranışı kusurlu olmasa dahi idarenin eylemi ile zarar arasındaki illiyet bağını keserek idarenin sorumluluğunu kaldırabilir.

 

Bu yönde şu Danıştay kararı örnek verilebilir: “İdarenin hukuki sorumluluğunun kabulü, öncelikle uğranılan zararın, zarar görenin veya üçüncü kişinin kusurundan kaynaklanmamış olması şartına bağlıdır. Uğranılan zararın bütünüyle zarar görenin veya üçüncü kişinin kusurundan kaynaklanmış olması halinde, yürütülen hizmet ile zarar arasında nedensellik bağı kurulmasına, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkelerinden hareketle idarenin hukuken sorumlu sayılmasına olanak bulunmamaktadır.”[3]

 

Burada şu hususa da değinmek yerinde olacaktır: Zarar görenin davranışından farklı olarak üçüncü kişinin davranışı da idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırabilir. Ancak aralarında önemli bir fark vardır ki zarar görenin davranışı idarenin hem kusurlu hem de kusursuz sorumluluklarını ortadan kaldırabilirken, üçüncü kişinin davranışı idarenin yalnızca kusurlu sorumluluğunu ortadan kaldırabilecektir.

 

Zarar görenin davranışının idarenin sorumluluğuna etkisine ilişkin şu Danıştay kararı örnek verilebilir: Karara konu olay, alışveriş merkezindeki bir terör saldırısı sonrası kişilerin davacı şirketçe tazmin edilmiş zararlarının idareden rücu istemine ilişkindir.

 

İlgili kararda: “Şirketin müessir terör olayının meydana gelmesini önlemek adına alması gerekli tedbir ve önlemleri tam ve noksansız olarak yerine getirmediği, yine dava dosyasında mevcut İstanbul İli Özel Güvenlik Teşkilatı İl Koordinasyon Kurulu Kararında, davacı şirket tarafından yapılan yazılı müracaat ile kuruluşun Yönetim Kurulunun aldığı kararla özel güvenlik teşkilatına gerek kalmadığı, bünyesinde tahsis edilen 8 özel güvenlik ile 3 adet silah kadrosunun iptalinin talep edildiği ve bu talebinin de Kurulun kararı ile kabul edildiği görülmekte olup işleticiliğini üstlendiği çarşıda yangın ve güvenlik ile ilgili hiç bir önlem almadığı sabit olan davacı şirketin kusuru, olay ile meydana gelen zarar arasındaki illiyet bağını kesecek ölçüdedir.”[4] Dolayısıyla zarar görenin davranışı olay ile meydana gelen zarar arasındaki illiyet bağını kestiği için idarenin sorumluluğunu kaldırmıştır.

 

Bir başka Danıştay kararı şu şekildedir: Karara konu olay, bir karakolun emniyeti için çevresine döşenen mayın sahasına giren çocuğun bastığı mayın sonrası sakat kalması nedeniyle tazmin istemine ilişkindir.

 

İlgili kararda: “Dava konusu olayda davacının çocuğu 11.5.1995 tarihinde yanında bulunan diğer çocuklarla birlikte koyun otlatmak için Jandarma Karakolunun mayın döşenmiş sahasına girmesi üzerine mayının patlaması sonucu sol ayak bileğinin koptuğu, Jandarma Karakol Komutanlığınca mayının döşendiği 11.3.1995 tarihinden bir gün sonra 12.3.1995 tarihinde mayın döşenen sahaya girilmemesi konusunda davacı ve diğer köylülerin yazılı ve sözlü tebligatla uyarıldığı, bu haliyle olayda davalı idareye yüklenebilecek herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığı, olayın meydana gelişinde davacının kusuru bulunduğu, davacının kusuru nedeniyle olaya objektif sorumluluk hallerinin de uygulanamayacağı dolayısıyla doğan zarardan idarenin sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.”[5]

 

İdarenin Sorumluluğunu ortadan kaldırmayan ancak azaltan bir durum olarak ise şu Danıştay kararı örnek olarak verilebilir: “14 yaşındaki çocuğun köy yakınlarında hayvan otlatırken harabe halindeki bir binada bulduğu el bombasının pimini çekmesi sonucu hayatını kaybettiği olayda, Danıştay çocuğun yüzde 50 müterafik (refakat eden, beraber bulunan) kusurunun da dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle, sadece idareyi kusurlu bularak tazminata mahkûm eden idare mahkemesi kararını bozmuştur.[6]

 

Aynı şekilde, İSKİ’ye ait su borularının patlaması sonucu taşan suların davacının bodrumunu basmasıyla uğranılan zararda, davacının resmi projeye aykırı olarak yapısında aydınlık boşluğu bırakmasının da etkili olduğunun anlaşıldığı uyuşmazlıkta, Danıştay müterafik kusuru dikkate alarak idarenin ilgiliye yüzde 50 oranında tazminat ödemesi gerektiğine karar vermiştir.[7]

 

Danıştay kararları ışığında da görüldüğü üzere zarar görenin davranışı idarenin sorumluluğunu etkilemekte olup ya idarenin sorumluluğunu azaltmakta ya da tamamen ortan kaldırmaktadır.

 

İdarenin sorumluluğunu etkileyen bir diğer hal ise üçüncü kişinin davranışıdır.

 

3-    Üçüncü Kişinin Davranışı


Zarar görenin davranışında olduğu gibi üçüncü kişinin davranışı da idarenin sorumluluğunu etkilemektedir. Bu etki ya idarenin sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırır şekilde olmakta ya da ortaya çıkan zarar karşısında idare ile üçüncü kişi sorumluluğu paylaşmaktadır.

 

Burada önemli bir husus da bir önceki başlıkta da değindiğimiz üzere üçüncü kişinin davranışının idarenin kusursuz sorumluluğuna hiçbir etkisinin olmadığıdır. İdarenin kusursuz sorumluluğu devam edecektir.

 

Üçüncü kişinin davranışının idarenin sorumluluğunu kaldırması haline şu Danıştay kararı örnek verilebilir: Karara konu uyuşmazlık, bir tren ile kamyonun çarpışması sonucu trende gardöfren olarak görevli kişinin ölümü olayında, kazanın kamyon sürücüsünün kusurundan kaynaklandığı anlaşıldığından, davalı TCDD Genel Müdürlüğü’nün tazmin sorumluluğu olmadığı hakkındadır.


İlgili karar: “Yük treninin hemzemin geçitte kamyonla çarpışmasından meydana gelen kaza sırasında, trende gardifren olarak görevli bulunan murislerinin, furgan'ın kapışına sıkışarak ölmesi yüzünden, davacıların uğradıkları maddi ve manevi zararlarının yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açtıkları dava sonunda; dosyada mevcut bilgi ve belgelerden kazanın tamamen kamyon şoförünün kusurlu hareketinden kaynaklandığının anlaşıldığı, buna göre olayda davalı idareye yükletilebilecek hiç bir hizmet kusuru bulunmadığı, idarenin tazminle sorumlu tutulabilmesi için hizmet kusurunun açık olması veya olayın objektif sorumluluk esaslarına göre idarenin sorumlu tutulmasını gerektirir nitelikte olması gerektiği, dolayısıyla tazminat isteğinin hukuki dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararın, davacı tarafından yerinde olmadığı öne sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir. Bozulması istenen karar, usul ve hukuka uygun olup dilekçede ileri sürülen temyiz sebepleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile bozulması istenen kararın onanmasına karar verildi.”[8]

 

Aynı yönde bir başka Danıştay kararı da şöyledir: “Terör örgütü mensuplarının davacının evinin bulunduğu güzergaha doğru kaçtığı bilgisi alınması üzerine askeri bir birlik tarafından gece yarısı başlatılan takip devam ederken davacının eşi tarafından arı kovanına saldırı yapan bir ayının bulunduğu zannıyla açılan ateşte bir asker yaralanmış, bunun üzerine karşılık veren başka bir erin atışı sonucu yaralanan eş daha sonra vefat etmiştir.”

 

İdare Mahkemesi, zarar ile idarenin davranışı arasında illiyet bağının ilk ateşi açan üçüncü kişinin (davacının eşinin) ağır ve açık kusuru neticesinde kesilmesi sebebiyle davalı idareye atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Temyiz edilen karar, Danıştay tarafından aynı gerekçe ile onanmıştır.[9]

 

Danıştay kararları ışığında da gördüğümüz üzere idarenin sorumluluğu üçüncü kişilerin davranışlarından da etkilenmektedir.

 

4-    Sonuç:

 

İdarenin hukuki sorumluluğunu ortadan kaldıran veya azaltan haller, idare hukuku için önemli bir konudur. Bu haller genellikle mücbir sebep, zarar görenin davranışı ve üçüncü kişinin davranışı gibi durumlara dayanmaktadır. Mücbir sebep, idarenin kontrolü dışında gelişen, öngörülemez ve önlenemez olayları kapsar. Deprem, sel gibi doğal afetler tipik mücbir sebepler arasında sayılır ve bu gibi durumlarda kural olarak idarenin sorumluluğundan söz edilemez. Danıştay kararları da mücbir sebep kavramını incelemekte ve idarenin bu tür olaylardan doğan zararlar karşısında kural olarak sorumluluğunun olmadığını açıkça ifade etmektedir. Burada istisna hal ise idarenin zararların artmasına sebep olması halidir. Bu durumda idareye zararın ağırlaşan kısmı için sorumluluk yüklenebilir.

 

Diğer yandan, zarar görenin veya üçüncü kişinin davranışı da idarenin sorumluluğunu etkileyebilir. Zarar görenin kusurlu davranışları, idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırabilir veya azaltabilir. Örneğin, zarar görenin tehlikeli bir alana tüm uyarı ve önlemlere rağmen girmesi sonucu ortaya çıkan zarar, idare ile zarar gören arasında illiyet bağını keserek idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırabilir. Üçüncü kişinin davranışı ise genellikle idarenin kusurlu sorumluluğunu ortadan kaldırabilir, ancak kusursuz sorumluluğuna etkisi bulunmaz. Danıştay, bu tür olaylarda idare ile üçüncü kişi arasında sorumluluğun paylaştırılması gerektiğini de vurgulamıştır.

 

Sonuç olarak idarenin sorumluluğunun azaltılması veya ortadan kalkması her olayın kendine özgü şartlarıyla değerlendirilmekte ve zarar görenin ya da üçüncü kişilerin kusur durumu ya da mücbir sebep gibi faktörler bu sorumluluğun belirlenmesinde kritik rol oynamaktadır.


[1] EVREN, Çınar Can, İdarenin Sorumluluğunu Etkileyen Neden Olarak Mücbir Sebep, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 1, Haziran 2010, sa. 272-274; BUCAKTEPE, Adil, Depremden Dolayı İdarenin Sorumluluğu, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 17-18, Sayı: 26-27-28-29, Mart 2015, s. 102, 103.

[2] DİDDK, E:2008/1, K:2009/3108, T:17.12.2009, erişim: https://gayrimenkulmevzuati.com/danistay-idari-dava-daireleri-kurulu-k-2009-3108/, E.T.: 23.05.2021.

[3] Danıştay, 15. DB., E: 2013/4226, K: 2016/2798, T: 22.04.2016.

[4] Danıştay, 10. D., E: 2008/5366, K: 2012/423, T: 08.02.2012.

[5] Danıştay, 10. D., E: 1997/4889, K: 1998/6084, T: 24.11.1998.

[6] Danıştay, 10. D., E: 2011/541, K: 2015/1476, T: 30.3.2015.

[7] Danıştay, 8. D., E: 1995/2637, K: 1997/3313, T: 12.11.1997.

[8] Danıştay, 10. D., E: 1990/3968, K: 1992/1573, T: 22.04.1992.

[9] Danıştay, 10. D., E: 2012/5869, K: 2015/4549, T: 23.10.2015.

 
 
 

Comments


Küçük Hukuk ve Danışmanlık Logosu

©2023 Küçük Hukuk ve Danışmanlık | Tüm hakları saklıdır.

bottom of page